Uygarlığın Ölçücü; Cinsiyet Eşitliği…

  • Ana Sayfa
  • Uygarlığın Ölçücü; Cinsiyet Eşitliği…

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde; İnsan hakları temelinde; kadınların politikada, eğitimde, ekonomide ve istihdamda eşit koşullara sahip olup olmadığını, cinsiyet eşitliğinin hayatın tüm alanlarında uygulanıp uygulanmadığını ve kadına yönelik her türlü şiddetin neden önlenemediğini sorguluyoruz.

Bu bağlamda; kadının istihdamdaki payı, sosyal yaşamdaki konumunu, siyasi alandaki temsil oranı; ne yazık ki, “cinsiyet eşitliği”ne ilişkin “olumlu” bir tablo oluşturmuyor.

Üstelik; gözü dönmüş erkekler tarafından kadına yönelik cinsel istismar, şiddet ve katliamlar da durmak bilmiyor.

Kadının can güvenliği, vücut bütünlüğü ve yaşam hakkı tehdit altındadır.

Oysa; uygar devletin en temel, vazgeçilmez görevi; cinsiyet eşitliğini eksiksiz sağlamak ve kadının korkusuz yaşam hakkını güvenceye almaktır.

Devlet; kadın-erkek tüm yurttaşlarının “korkusuz yaşam hakkının garantörü” olmak durumundadır. Bu garantörlük; devletin “varlık nedeni”dir.

Oysa; yılbaşından bu yana 68 kadın en yakınındaki gözü dönmüş cani erkekler tarafından katledildi.

Kadınlar kendilerini güvende hissetmiyorlar; “güvercin ürkekliği”yle yaşamlarını sürdürüyorlar.

Bu arada; adli mekanizmaların kararları, “iyi hal” uygulamaları ve devletin kadına yönelik şiddet ve katliamlar karşısındaki zayıf refleksi; bu şiddet ve katliamları önlemede ne yazık ki; yeterli ölçüde etkili olamıyor.

Unutmayalım ki; can güvenliği ve korkusuz yaşama hakkı; en temel insan haklarının özünü oluşturmaktadır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ; KADININ KORUMA KALKANI

Kadına yönelik her türlü şiddetin ve katliamın oluşturduğu vahşet tablosu; kadının “koruma kalkanı” olan İstanbul Sözleşmesi’nin ne kadar yaşamsal olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

İstanbul Sözleşmesi; 2011’de, AK Parti iktidarında İstanbul’da imzalanan, 2013’de de TBMM’de onaylanan ve Türkiye’nin ilk imzayı atarak “öncü” devlet olduğu Avrupa Konseyi’nin şemsiyesindeki bir uluslararası sözleşmesidir.

İstanbul Sözleşmesi; aynı zamanda, Türkiye’nin prestiji ve uluslararası platformda da “yumuşak gücü”dür.

İstanbul Sözleşmesi; öncelikle kadına yönelik şiddeti önlemeyi, kadını “koruma”ya almayı, kadına uygulanan şiddetin “kovuşturma” ve “soruşturma”sının adli mekanizmada etkin bir şekilde yürütülmesini ve kadının toplumun her alanında özgür ve eşit birey olarak yer almasını öngörüyor.

Bu bağlamda; İstanbul Sözleşmesi iç hukukumuza yansıtılmış ve bu konuda devlet çapında “bütüncül” politikalar üretilmesi yükümlüğü benimsenmiştir.

Gelinen aşama; İstanbul Sözleşmesini eksiksiz ve etkin bir biçimde uygulama aşamasıdır.

Oysa; İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı atan “öncü” devlet Türkiye’nin, sözleşme hükümlerini “eksiksiz” uygulama yerine, sözleşmeden “çekilme”yi tartışma aşamasına gelmesi; kadın canını “tartışma” konusu yapması anlamına gelir ki; bu bir talihsizliktir.

Avrupa Konseyi de; “sözleşmeden çekilmek, insan hakları açısından ağır bir geri adım olur.” uyarısında bulundu.

Unutmayalım ki; insan haklarının temeli; “korkusuz yaşama hakkı”dır.

Bu arada; İstanbul Sözleşmesi temel insan hakları bağlamında “kadının yaşama hakkını” güvenceye alan ve üzerinde kolayca uzlaşma sağlanabilecek “ortak payda”dır.

KADIN -ERKEK DAYANIŞMASI

Kadına yönelik cinsel istismar, şiddet ve katliamların önlenmesinde ve “cinsiyet eşitsizliği”yle mücadelede kadın-erkek dayanışmasının sağlanması ve erkeklerin de bu mücadelede aktif rol üstlenmesi büyük önem taşımaktadır.

Çünkü; kadına yönelik şiddet sadece kadınların değil; toplumun tümünün “ortak” sorunudur.

Seçilmiş irade”nin bu konudaki mücadelesine kadın-erkek dayanışmasının desteği; sonuç alınmasını kolaylaştıracaktır.

Kaldı ki; kadına yönelik şiddetin birinci derecede sorumlusu erkeklerdir, önlenmesinde de erkekler sorumluluk üstlenmelidir.

Unutmayalım ki; bir kadına yönelik şiddet, sadece o kadınla sınırlı değil; toplumun tümüne yönelmiş bir şiddettir.

Bu arada; kadına yönelik şiddet; bir “insanlık suçu”dur, bu konudaki mücadele de insanlığın “ortak mücadelesi” olarak benimsenmelidir.

Öte yandan; toplumda herhangi bir kesim, sadece kendisiyle ilgili problemin çözümüne odaklanır; toplumun diğer kesimlerinin sorunlarını göz ardı ederse; “bütüncül” yaklaşımdan uzaklaşırsa sorunlar da, ihtiyaçlar da ortada kalır.

Kadına yönelik şiddetin, cinsel istismarın ve katliamların önlenmesinde, “cinsiyet eşitsizliği”yle mücadelede; İstanbul Sözleşmesi “aşı” fonksiyonunu yerine getirmektedir.

İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasındaki “ikilem” ve iç hukukumuza yansıtılmasındaki gecikme, kadını “yalnız” bırakma sonucunu doğurabilir.

Kadının etkin, güçlü ve güvende olmadığı toplum, tek kanatlı kuşa benzer, uçamaz.

Sonuç olarak; Kadınların problemi; insanlığın aynı zamanda, erkeklerin de ortak problemidir.

Ege Postası köşe yazısı link

https://www.egepostasi.com/uygarligin-olcusu-cinsiyet-esitligi-kadinlarin-korkusuz-yasama-hakki-makale,113049.html